1 Mart 2014 Cumartesi

Tiran_Arnavutluk

Arnavutluk_Makedonya_Kosova_ Ekim 2013_Bölüm 1

Merhaba Balkanlar
 
Bayram tatili toplamda 5 gündü, bu fırsatı kaçırmak olmazdı, en yakın arkadaşım, yoldaşımla Balkanlara gitmenin harika bir fikir olduğunda karar kıldık. Hemen uçak bileti bakmaya başladık: Belgrad, Bosna, Üsküp, Priştina, Tiran… Çok seçenek vardı. Az zamanda çok yerler görmek istiyorduk. Gitmek istediğimiz ülkeler arası transferleri kurgulamak ve uçak bileti fiyatları bizi zorluyordu. En iyi rotayı bulmak için kallavi bir optimizasyona ihtiyacımız vardı. Sonunda gönlümüze ve bütçemize göre bir rota çizebildik: Arnavutluk’ta Tiran’a, Makedonya’da Ohrid ve Üsküp’e, Kosova’da Priştina’ya gidelim dedik. Böylece Balkanlar’da bir yay çizecektik. Yaptığımız plana göre yolculuğumuza Ohrid’e otobüsle 4 saat uzaklıktaki Tiran’dan başlayacak, Tiran’da 3-5 tur atıp, yemek yiyip, oradan okuduğumuz bloglara göre otobüsle ya da trenle Ohrid’e gidecektik. Kazın ayağı öyle değilmiş, sonradan yaşayarak öğrendik.

Tiran Şehir Merkezine Giderken
Tiran’a uçtuk. Şehre gitmek için havataş gibi bir otobüse bindik. “Gibi” derken, havataş otobüsüyle bu otobüs arasındaki benzerlik yalnızca havaalanından yolcuları alıp şehre götürmesinde zira otobüs muhtemelen Sovyet Rusya’dan kalmış, sapır sapır dökülüyor, eskilikten ölmek üzere. Otobüse bir bindik, önümüz arkamız sağımız solumuz Türk, bayram etkisi tabi. Biletleri şoför amca kesiyormuş, eyvallah dedik, 50 Euro’muzu adama vermemizle ilk sorunsalımız da patlak vermiş oldu. Adam İngilizce bilmiyordu, yine de bize bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Anladığımız: bizde Arnavut parası yoktu, adamın da bozuk Euro’su. Oraya kadar olanları normal karşıladık. Ama… Adam gözümüzün içine baka baka bizim 50 Euro’yu cebe atmasaydı ve de üstüne bize garip garip gülümsemeseydi iyiydi. Durum bizim için trajikomik bir hal aldı, bir yandan adam bizi  göz göre göre çarptı geyikleri döndürürken bir yandan da ciddi ciddi endişeleniyorduk. Allahtan imdadımıza, bu sıkıntımıza şahit olan yan koltuktaki kahraman Türk gençleri yetişti. Centilmenlik yaparak bizim yerimize otobüs biletlerini ödediler, rehin 50 Euro’muzu kurtardılar. Bizim için paha biçilemez bir andı. Ancak onlar da biz de önümüzdeki birkaç gün boyunca bizim için ödeme yapacakları anların bundan ibaret olmadığını asla bilemezdik. Onlara borcumuzu Türk parasıyla ödeyerek Arnavutluk’ta TL harcayan ilk insanlar olarak tarihe geçtik. Şoför amca bizi şehirde bıraktı. Tüm otobüs çil yavrusu gibi şehrin muhtelif yerlerine dağıldık.

Tiran’da Birkaç Türk
Havaalanında aldığımız istihbarat doğrultusunda Dritte isimli otobüs firmasını bulmak üzere yollarda gezinmeye ve yerel halka yer yön sormaya başladık. Bu arada da bir iki heykel, meydan fotoğrafı çekmeyi ihmal etmedik. Çok da bir şey yoktu şehirde. Birkaç sokak geçtikten sonra tam firmaya gelmek üzereyken otobüste bizimle beraber şehre gelen 3 Türkle (1 akademisyen çift, 1 de bağımsız doktor) karşılaştık. Onlar da Ohrid’e gideceklermiş, buna sevindik ve ikincil ama asıl sorunsalımızla da merhabalaştık.

Eşeğin Büyüğü Ahırdaymış
3 Türk bizim gideceğimiz otobüs firmasını çoktan bulmuşlar ve acı gerçekle yüzleşmişler. O gün bayramın ilk günü olduğu için tüm seferler doluymuş, en erken otobüs bir sonraki gün akşam 7’deymiş. Bayramın ilk günü muhabbeti bizde olur ne alaka diye düşünürken Arnavutluk’un Müslüman bir ülke olduğunun o ana dek ayırdında olmadığımı bu acı tecrübeyle fark ettim. Bizde bayram diye ek sefer konur, bunlar bayram diye seferleri seyreltmiş. Yok böyle şans. Neyse iki kişilik yolcu kadromuz, diğer Ohrid mağdurlarına eklenmemizle 5’e çıktı. Hep beraber başka otobüs firması aramaya koyulduk.

 
# Direnyolcu
Bulduğumuz diğer firmadan ek sefer koymalarını rica ettik, fahiş fiyat çektiler. This is Bayram işinize gelirse dediler. 5 kişiydik, daha iyi bir fiyat teklifini hak ediyorduk, işimize gelmedi. Bu arada firma arayışlarımız sırasında habire bir üniversitenin önünden geçiyorduk. Servisler, çeşit çeşit şoförler pin pon topu izler gibi bizim geçişimizi izliyorlardı. Sonra, hayatımızın teklifini aldık. Bu şoförlerden biri bize bir araç ayarlayabileceğini söyledi. Temiz yüzlü birine benziyordu. Ben ve arkadaşım bu teklife hemen atladık, doktor çekimser kaldı. Gruptaki çiftimiz güvenlik endişesiyle teklifi kabul etme niyetinde değildi, sonuçta herhangi bir resmi otobüs firmasına bağlı olmayan ne olduğu belirsiz bir araçtı. Biz de hak verdik her şey olabilirdi ama fiyat gerçekten iyiydi ve o gece Ohrid’de kalmamız gerekiyordu. Otel rezervasyonumuzu orda yapmıştık ve gitmediğimiz takdirde paramız yanacaktı. Yine de başka bir firma arayışına girmeyi kabul ettik. Grupla beraber ilerlemek bizim için daha avantajlı olacaktı. Sonuçta ya beraber çıkacaktık Tiran’dan ya da beraber kalacaktık Tiran’da. Ayrılıkçı hareketlerin hiçbir faydası görülmemiş şimdiye kadar, grubu bölmenin bir anlamı yok, ne varsa birlik beraberlikte var diyerek yeni firmanın kapısına dayandık.

 
Mutlu Son
Yeni firmadan da boyumuzun ölçüsünü aldık. Umutlar ha tükendi ha tükenecek. Tam o sırada doktor arkadaş, tünelin sonundaki ışığı görmüşçesine o umut dolu konuşmasını yaptı. “Biz çoğunluktayız. Bu fırsatçılara boyun eğemeyiz. Avantaj bizde. Bizim gibi Ohrid’e ya da başka yerlere gitmek isteyip de gidemeyen bir otobüs Türk var. Onları bulalım, nasıl olsa gidememişlerdir, şehirde bir yerlerde takılıyorlardır.” dedi. Bunun harika bir fikir olduğuna kanaat getirdik ve kafelerin, otobüs firmalarının içlerine baka baka ilerlemeye başladık. Bir de ne görelim, bizim centilmen Türkler bir otobüs firmasında pazarlığa tutuşmuşlar. Onları oradan çekip çıkardık. Durumu anlattık. Artık 7 kişiydik. Otobüs firmalarının tahakkümünü yıkabilirdik. Bir devrimci ruh hali geldi üzerimize, hoş da geldi. Ben ve arkadaşım, bizim centilmenlere üniversitenin önündeki servis şoförünün teklifini anlattık, onlar bu teklifi çok benimsedi. Doktorumuzun da saflarımıza katılmasıyla 5’e 2’lik çoğunlukla aracı (transit minibüs) kiraladık hem de bayram etkisinden arındırılmış makul bir fiyata. Çiftimiz de bu duruma memnun oldu. Anlaşmayı beden dili vasıtasıyla yapmamız da takdire şayandı doğrusu. Azmin elinden bir şey kurtulmuyor. Bizi anlaştığımız kişi değil başka bir şoför götürecekti. Olsun gidelim de. Aracı ve şoförü beklemeye koyulduk. Şoförün yalnız başına geleceğini, muavini olmadığını öğrendik bu arada. Bir yandan bilmediğimiz bir ülkede bilmediğimiz bir dilde, daha önce hayatımızda hiç görmediğimiz insanlardan oluşan 7 kişilik grubumuzla bir ülkeden başka bir ülkeye hem de çok iyi bir fiyata araç kiralamış olmanın haklı gururunu yaşıyorduk; bir yandan da içten içe baş gösteren endişelerimizi bastırmak için tek başına gelecek olan şoförü istersek rahatlıkla döveceğimize dair geyikler döndürüyorduk. Bakalım Ohrid yolculuğumuz nasıl geçecekti? Şoförümüz nasıl biriydi, bizi tek parça halinde Ohrid’e götürebilecek miydi? Grupta arıza insan var mıydı? Ne zaman yemek yiyebilecektik? Ne gibi maceralar bizi bekliyordu? Arkası Bölüm 2 ‘de.