Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığımda kendimi odamda
devcileyin bir fare ile göz göze bakışırken bulmuştum. O sabah böceğe
dönüşmediğime mi sevinsem odamda fare olduğuna mı üzülsem bilemedim. Karışık
duygular içerisindeydim. Fare ise çok netti. Yalnızca telaş içindeydi. Benim uyanacağımı
hesaba katmamıştı belli ki. Bir süre nereden çıktı bu fare sorusu kafamda
dolandı durdu. Daha önceden tanışıyor muyduk? Ben mi almıştım onu içeriye?
Yoksa o mu bir yolunu bulmuştu odama kadar girmenin? Tüm bu sorular tepkilerimi
yavaşlatmıştı. Sonunda aklımı toparladım ve ufak çaplı da olsa bir çığlık
atmayı başarabildim. Bu sayede fareye odamdan gitmesi gerektiğini, onu
tanımadığımı ve eğer bir saniye daha bu odada kalacak olursa durumu yetkili
mercilere bildireceğimi anlatmaya çalıştım. Fare bana son bir bakış atarak
odayı terk etti. Bu son bakış dostça mıydı yoksa düşmanca mıydı tam ayırt
edemedim. Çok da kafaya takmadım açıkçası. Burası benim evimdi. Onun burada yeri
yoktu. İkimizden biri gidecekse tabi ki o gidecekti. Seslerden bir süre çıkışı
bulamadığını ve bir şeyleri devirdiğini anladım. Sonra ben de yataktan seri bir
şekilde kalktım ve etrafı kontrol ettim gittiğine emin olmak için. Hiçbir yerde
bulamadım.
Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Es geçemeyeceğim kadar tuhaftı.
Ben de birkaç parça eşya alıp evden çıktım. Gerekli mercilere haber verdim ve
eve bir daha gelmemesi için tedbir aldırdım. Bu süre zarfında ise kendimi
güvende hissedebileceğim bir yerde kaldım.
Birkaç gün sonra eve dönmeye karar verdim. Evdeki
belirtiler, farenin bir daha gelmediği yönündeydi. Yatağımı, kendi düzenimi,
her şeyi özlemiştim. O gece günler sonra evimdeki ilk gece… Biraz tedirgin
uyudum. Ama yine de evimin konforu iyi gelmişti.
Sabah uyandığımda bir yavru fareyi yatağımın altına
gizlenmeye çalışırken buldum. Farecik çok mahcuptu. Yine de gençliğin getirdiği
çeviklik ile kaçmayı başardı. Başladım minik fareyi aramaya. Bir süre sonra
çabalarım sonuç verdi. Koltuğun arkasındaydı. Kuyruğunu görebiliyordum. Ona
doğru yaklaştım. İlginç bir şekilde kaçmıyordu. Yanına kadar gittim. Bir
sonraki sahne beni şok etti. Bir de ne göreyim, o fare, günler önce odamda göz göze
geldiğim o devcileyin fare işte oradaydı. Bana umarsızca merhaba dedi. Bir daha
gelmemeni söylemiştim diyerek ona çıkıştım. Oralı olmadı. Demek ki o son bakış
dostça değildi. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Benim de aklımı kurcalayan
binlerce soru vardı. Evde olmadığım süre boyunca eve hiç gelmiş miydi? Geldiyse
de iz bırakmamayı nasıl başarmıştı? Sorularımı kaçamak cevaplarla geçiştirdi. Beni
oğluyla tanıştırdı. Minik fare demek onun oğluydu. Baba oğul birden koltuklara
oturdular. Ben de yanlarına oturdum. Bu tuhaflığı halen konuşarak
çözebileceğimize inanıyordum.
Ona oğlunu da alıp, gitmesini söyledim. Yine istediğim
yanıtı vermedi. Giderek umutsuzluğa düştüğümü o da fark etti. Seninle bir oyun
oynayalım dedi. Eğer onu yakalayabilirsem bir daha asla evime gelmeyeceğini
söyledi. Bu teklifi kabul ettim. Başladık evin içerisinde koşuşturmaya. Tam
elimi uzatıp onu yakalayacakken ani manevralarla her seferinde benden kaçmayı
başarıyordu. Bir şekilde onu ve oğlunu aynı anda yakalamayı başardım. Gözlerimden
zafer ışıkları çıkıyordu. Ama o hala gülüyordu. Elimden kurtulacağına olan
inancı çok büyüktü anlaşılan. Dediğini de yaptı. Kaşla göz arasında kaçmayı
başardı. Ama atladığı bir şey vardı. Oğlu elimdeydi. Tüm hırsımı minicik bir
yavrucaktan çıkaracak değildim. Ama pazarlık etmek için elim güçlenmişti.
Onu ciddiyete davet ettim. Neler olduğunu sordum. Gerçekleri
tüm çıplaklığıyla anlatmaya başladı. Benim 3 senedir oturduğum evde meğerse o 8
senedir oturuyormuş. Aslen bir grupta dansçıymış. Çok düzensiz çalışma saatleri
olduğu için benden önceki ev sahipleri ve de ben onu yıllardır fark etmemişiz.
Biz çıkıyormuşuz o geliyormuş. Biz geliyormuşuz o çoktan dans provalarına
gitmiş oluyormuş. Yine kendisi gibi dansçı olan kız arkadaşıyla tanıştıktan
kısa bir süre sonra bebek sahibi olmuşlar. İşte bu minik oğul fare 2 ay önce bu
evde dünyaya merhaba demiş. Karşılaştığımız sabah ise minik fare ateşlendiği için
dans provalarından erken döndüğü bir sabahmış. Ben uyanınca telaşlanmış hızla eşinin ve
çocuğunun yanına koşmuş. Tabi koşarken de aceleden benim eşyalarımı devirmiş.
Benim aldırdığım tedbirler de zor günler geçirmelerine neden olmuş. Bu alaycı
tavrı da bana gıcık olduğu için gelişmiş.
Artık her şeyi öğrenmiştim. Durumu anlayışla karşıladım.
Yine de bu ev arkadaşlığına bir süreliğine de olsa ara vermemiz gerektiğini
söyledim. Eşi ve çocuğuyla bir tatile gitmek ona da iyi gelecekti. Hareketli
günler onu da yormuştu.
Bir iki saat içinde eşyalarını toparladılar. Bayan fare ile
de tanıştım. Tatlı biriydi. Onları uğurladıktan sonra bir çay koydum. Çayımı
yudumlamaya ve yeni ev arkadaşlarımı: bayan, bay ve oğul fareyi düşünmeye koyuldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder