Arnavutluk_Makedonya_Kosova_ Ekim 2013_Bölüm 1
Merhaba Balkanlar
Bayram tatili toplamda 5 gündü, bu
fırsatı kaçırmak olmazdı, en yakın arkadaşım, yoldaşımla Balkanlara gitmenin
harika bir fikir olduğunda karar kıldık. Hemen uçak bileti bakmaya başladık:
Belgrad, Bosna, Üsküp, Priştina, Tiran… Çok seçenek vardı. Az zamanda çok yerler
görmek istiyorduk. Gitmek istediğimiz ülkeler arası transferleri kurgulamak ve
uçak bileti fiyatları bizi zorluyordu. En iyi rotayı bulmak için kallavi bir
optimizasyona ihtiyacımız vardı. Sonunda gönlümüze ve bütçemize göre bir rota
çizebildik: Arnavutluk’ta Tiran’a, Makedonya’da Ohrid ve Üsküp’e, Kosova’da
Priştina’ya gidelim dedik. Böylece Balkanlar’da bir yay çizecektik. Yaptığımız
plana göre yolculuğumuza Ohrid’e otobüsle 4 saat uzaklıktaki Tiran’dan
başlayacak, Tiran’da 3-5 tur atıp, yemek yiyip, oradan okuduğumuz bloglara göre
otobüsle ya da trenle Ohrid’e gidecektik. Kazın ayağı öyle değilmiş, sonradan
yaşayarak öğrendik.
Tiran Şehir Merkezine Giderken
Tiran’a uçtuk. Şehre gitmek için havataş gibi bir otobüse bindik. “Gibi” derken,
havataş otobüsüyle bu otobüs arasındaki benzerlik yalnızca havaalanından yolcuları
alıp şehre götürmesinde zira otobüs muhtemelen Sovyet Rusya’dan kalmış, sapır
sapır dökülüyor, eskilikten ölmek üzere. Otobüse bir bindik, önümüz arkamız
sağımız solumuz Türk, bayram etkisi tabi. Biletleri şoför amca kesiyormuş,
eyvallah dedik, 50 Euro’muzu adama vermemizle ilk sorunsalımız da patlak vermiş
oldu. Adam İngilizce bilmiyordu, yine de bize bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.
Anladığımız: bizde Arnavut parası yoktu, adamın da bozuk Euro’su. Oraya kadar
olanları normal karşıladık. Ama… Adam gözümüzün içine baka baka bizim 50 Euro’yu
cebe atmasaydı ve de üstüne bize garip garip gülümsemeseydi iyiydi. Durum bizim
için trajikomik bir hal aldı, bir yandan adam bizi göz göre göre çarptı geyikleri döndürürken
bir yandan da ciddi ciddi endişeleniyorduk. Allahtan imdadımıza, bu sıkıntımıza
şahit olan yan koltuktaki kahraman Türk gençleri yetişti. Centilmenlik yaparak
bizim yerimize otobüs biletlerini ödediler, rehin 50 Euro’muzu kurtardılar.
Bizim için paha biçilemez bir andı. Ancak onlar da biz de önümüzdeki birkaç gün
boyunca bizim için ödeme yapacakları anların bundan ibaret olmadığını asla
bilemezdik. Onlara borcumuzu Türk parasıyla ödeyerek Arnavutluk’ta TL harcayan
ilk insanlar olarak tarihe geçtik. Şoför amca bizi şehirde bıraktı. Tüm otobüs
çil yavrusu gibi şehrin muhtelif yerlerine dağıldık.
Tiran’da Birkaç Türk
Havaalanında
aldığımız istihbarat doğrultusunda Dritte isimli otobüs firmasını bulmak üzere
yollarda gezinmeye ve yerel halka yer yön sormaya başladık. Bu arada da bir iki
heykel, meydan fotoğrafı çekmeyi ihmal etmedik. Çok da bir şey yoktu şehirde. Birkaç
sokak geçtikten sonra tam firmaya gelmek üzereyken otobüste bizimle beraber
şehre gelen 3 Türkle (1 akademisyen çift, 1 de bağımsız doktor) karşılaştık. Onlar
da Ohrid’e gideceklermiş, buna sevindik ve ikincil ama asıl sorunsalımızla da
merhabalaştık.
Eşeğin Büyüğü Ahırdaymış
3 Türk bizim
gideceğimiz otobüs firmasını çoktan bulmuşlar ve acı gerçekle yüzleşmişler. O
gün bayramın ilk günü olduğu için tüm seferler doluymuş, en erken otobüs bir
sonraki gün akşam 7’deymiş. Bayramın ilk günü muhabbeti bizde olur ne alaka
diye düşünürken Arnavutluk’un Müslüman bir ülke olduğunun o ana dek ayırdında
olmadığımı bu acı tecrübeyle fark ettim. Bizde bayram diye ek sefer konur,
bunlar bayram diye seferleri seyreltmiş. Yok böyle şans. Neyse iki kişilik
yolcu kadromuz, diğer Ohrid mağdurlarına eklenmemizle 5’e çıktı. Hep beraber
başka otobüs firması aramaya koyulduk.
# Direnyolcu
Bulduğumuz
diğer firmadan ek sefer koymalarını rica ettik, fahiş fiyat çektiler. This
is Bayram işinize gelirse dediler. 5 kişiydik, daha iyi bir fiyat teklifini hak
ediyorduk, işimize gelmedi. Bu arada firma arayışlarımız sırasında habire bir
üniversitenin önünden geçiyorduk. Servisler, çeşit çeşit şoförler pin pon topu
izler gibi bizim geçişimizi izliyorlardı. Sonra, hayatımızın teklifini aldık.
Bu şoförlerden biri bize bir araç ayarlayabileceğini söyledi. Temiz yüzlü
birine benziyordu. Ben ve arkadaşım bu teklife hemen atladık, doktor çekimser
kaldı. Gruptaki çiftimiz güvenlik endişesiyle teklifi kabul etme niyetinde
değildi, sonuçta herhangi bir resmi otobüs firmasına bağlı olmayan ne olduğu
belirsiz bir araçtı. Biz de hak verdik her şey olabilirdi ama fiyat gerçekten
iyiydi ve o gece Ohrid’de kalmamız gerekiyordu. Otel rezervasyonumuzu orda
yapmıştık ve gitmediğimiz takdirde paramız yanacaktı. Yine de başka bir firma
arayışına girmeyi kabul ettik. Grupla beraber ilerlemek bizim için daha
avantajlı olacaktı. Sonuçta ya beraber çıkacaktık Tiran’dan ya da beraber
kalacaktık Tiran’da. Ayrılıkçı hareketlerin hiçbir faydası görülmemiş şimdiye
kadar, grubu bölmenin bir anlamı yok, ne varsa birlik beraberlikte var diyerek
yeni firmanın kapısına dayandık.
Mutlu Son
Yeni firmadan da boyumuzun ölçüsünü aldık. Umutlar ha
tükendi ha tükenecek. Tam o sırada doktor arkadaş, tünelin sonundaki ışığı
görmüşçesine o umut dolu konuşmasını yaptı. “Biz çoğunluktayız. Bu fırsatçılara
boyun eğemeyiz. Avantaj bizde. Bizim gibi Ohrid’e ya da başka yerlere gitmek
isteyip de gidemeyen bir otobüs Türk var. Onları bulalım, nasıl olsa
gidememişlerdir, şehirde bir yerlerde takılıyorlardır.” dedi. Bunun harika bir
fikir olduğuna kanaat getirdik ve kafelerin, otobüs firmalarının içlerine baka
baka ilerlemeye başladık. Bir de ne görelim, bizim centilmen Türkler bir otobüs
firmasında pazarlığa tutuşmuşlar. Onları oradan çekip çıkardık. Durumu
anlattık. Artık 7 kişiydik. Otobüs firmalarının tahakkümünü yıkabilirdik. Bir
devrimci ruh hali geldi üzerimize, hoş da geldi. Ben ve arkadaşım, bizim
centilmenlere üniversitenin önündeki servis şoförünün teklifini anlattık, onlar
bu teklifi çok benimsedi. Doktorumuzun da saflarımıza katılmasıyla 5’e 2’lik
çoğunlukla aracı (transit minibüs) kiraladık hem de bayram etkisinden arındırılmış
makul bir fiyata. Çiftimiz de bu duruma memnun oldu. Anlaşmayı beden dili
vasıtasıyla yapmamız da takdire şayandı doğrusu. Azmin elinden bir şey
kurtulmuyor. Bizi anlaştığımız kişi değil başka bir şoför götürecekti. Olsun
gidelim de. Aracı ve şoförü beklemeye koyulduk. Şoförün yalnız başına
geleceğini, muavini olmadığını öğrendik bu arada. Bir yandan bilmediğimiz bir
ülkede bilmediğimiz bir dilde, daha önce hayatımızda hiç görmediğimiz
insanlardan oluşan 7 kişilik grubumuzla bir ülkeden başka bir ülkeye hem de çok
iyi bir fiyata araç kiralamış olmanın haklı gururunu yaşıyorduk; bir yandan da içten
içe baş gösteren endişelerimizi bastırmak için tek başına gelecek olan şoförü
istersek rahatlıkla döveceğimize dair geyikler döndürüyorduk. Bakalım Ohrid
yolculuğumuz nasıl geçecekti? Şoförümüz nasıl biriydi, bizi tek parça halinde Ohrid’e
götürebilecek miydi? Grupta arıza insan var mıydı? Ne zaman yemek
yiyebilecektik? Ne gibi maceralar bizi bekliyordu? Arkası Bölüm 2 ‘de.