14 Haziran 2014 Cumartesi

Martı_Anton Pavloviç Çehov 

Martı… İstanbul’da tanıştım martılarla. Sabahları martı kahkahalarıyla uyanmayı sevdim en çok. Bir de gecenin koyu mavisinde uçan beyaz kanatlarını izlemeyi. Bilenler bilir bir martılık vardır bende. Çok da güzel taklidini yaparım. Hal böyle olunca Martı’yı okumadan geçemedim.
İş Kültür yayınlarından Martı
Benim için tiyatro oyunu okumanın en zor yanı karakterleri tanımak. Hele ki işin içine Rus lobisi girince her şey daha da zorlaşıyor. Örneğin Martı’da bir karakterin adı Boris Alekseyeviç Trigorin, bu arada kendisi tam bir şerefsiz… Kitabın içinde adama bir diyorlar Boris, bir diyorlar Alekseyeviç, bir diyorlar Trigorin. Bir kişi bir anda oluyor üç kişi… Neyse ki her şeyi kontrol altına aldım.  

Hikaye aşktan geçilmiyor. Arkadina ve Nina Trigorin’e, Maşa Treplev’e, Treplev Nina’ya, Medvedenko ise Maşa’ya aşık. Trigorin hiçbir kadına aşık değil, bu yüzden de benden lafı yedi. Hem Nina’nın hayatına girip işine gelmeyince de kendisini seven bu kadını yapayalnız bırakması bana en çok dokunan kısım oldu. Diğer dokunaklı kısım ise Treplev’in hayatı pahasına Nina’ya duyduğu aşktı. Herkes bir şekilde birbirinin hayatına giriyor, seven ve sevilenler bir türlü eşleşmiyor. Tüm karakterler umutsuz aşkların tutsağı, tüm karakterlerin hayalleri yarım kalmış. Arka kapakta şöyle yazıyor: “Onlarda ağır basan başka bir yerde olma özlemi; fırsatların boşa harcandığına, umutların boşa çıktığına dair bir duygu Çehov’un başlıca karakteristiğidir.”

Temsili Nina ve Martı
Oyunun kilit noktası, kitaba adını veren martının öldürülmesidir. Treplev bir martı vurur ve Nina’ya getirir. Bu martıyı vurma alçaklığında bulundum der. Sahneden çıkar ve sonra Trigorin gelir. Nina, Trigorin’e martıyı gösterir. Trigorin de bunun üzerine defterine not almaya başlar, ileride yazacağı hikayeyi. Martı metaforu bu noktadan çıkar: “Küçük bir hikaye konusu. Çocukluğundan beri göl kıyısında yaşayan bir genç kız var, sizin gibi biri; tıpkı bir martı gibi seviyor bu gölü ve bir martı gibi de mutlu ve özgür. Günün birinde bir adam geliyor oraya, kızı görüyor ve yapacak başka bir işi olmadığından yazık ediyor kıza, tıpkı bu martı gibi…” Oyunda da karakterler birbirinin hayatına giriyor ve bir şekilde birbirlerine yazık ediyorlar.
Youtube'dan baktım biraz nasıl sahnelenmiş oyun diye. Sıkça rastladığım şey ise Nina'nın bir monoloğu oldu. En güzel Nina performansını sizin için seçtim ancak ses gidip geliyor, bir de İngilizce. Nina'yı bu linkten izleyebilirsiniz. Aslında bu kısım oyunun düğümlerinin de çözüldüğü bir yer, tüm acıları, gönül kırıklıklarını ortaya koyuyor. Hem de oyunun geniş özeti gibi. Bursa Devlet Tiyatrosu da oynamış bu oyunu. Oyun fragmanını da buradan izleyebilirsiniz.
Şimdiye kadar sahnelenen Martı oyunlarında martıyı oynayan insan var mıdır bilmiyorum, en azından karakterler arasında “Martı” diye birisi olmadığı için böyle bir şey olmadığını sanıyorum. Bu çıkarımla, kitapta da bahsi geçen yeni biçimler keşfetmek ve denemek derdinde bir yönetmene ihtiyaç var şu durumda. Zira bu oyunda ben oynasam martıyı oynamak isterim. Bilenler bilir bir martılık vardır bende. Çok da güzel taklidini yaparım.





Anton Çehov