2 Ağustos 2015 Pazar

Ev Arkadaşım Bir Fare!

Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığımda kendimi odamda devcileyin bir fare ile göz göze bakışırken bulmuştum. O sabah böceğe dönüşmediğime mi sevinsem odamda fare olduğuna mı üzülsem bilemedim. Karışık duygular içerisindeydim. Fare ise çok netti. Yalnızca telaş içindeydi. Benim uyanacağımı hesaba katmamıştı belli ki. Bir süre nereden çıktı bu fare sorusu kafamda dolandı durdu. Daha önceden tanışıyor muyduk? Ben mi almıştım onu içeriye? Yoksa o mu bir yolunu bulmuştu odama kadar girmenin? Tüm bu sorular tepkilerimi yavaşlatmıştı. Sonunda aklımı toparladım ve ufak çaplı da olsa bir çığlık atmayı başarabildim. Bu sayede fareye odamdan gitmesi gerektiğini, onu tanımadığımı ve eğer bir saniye daha bu odada kalacak olursa durumu yetkili mercilere bildireceğimi anlatmaya çalıştım. Fare bana son bir bakış atarak odayı terk etti. Bu son bakış dostça mıydı yoksa düşmanca mıydı tam ayırt edemedim. Çok da kafaya takmadım açıkçası. Burası benim evimdi. Onun burada yeri yoktu. İkimizden biri gidecekse tabi ki o gidecekti. Seslerden bir süre çıkışı bulamadığını ve bir şeyleri devirdiğini anladım. Sonra ben de yataktan seri bir şekilde kalktım ve etrafı kontrol ettim gittiğine emin olmak için. Hiçbir yerde bulamadım.  

Bu durum bana çok tuhaf gelmişti. Es geçemeyeceğim kadar tuhaftı. Ben de birkaç parça eşya alıp evden çıktım. Gerekli mercilere haber verdim ve eve bir daha gelmemesi için tedbir aldırdım. Bu süre zarfında ise kendimi güvende hissedebileceğim bir yerde kaldım.
 
Birkaç gün sonra eve dönmeye karar verdim. Evdeki belirtiler, farenin bir daha gelmediği yönündeydi. Yatağımı, kendi düzenimi, her şeyi özlemiştim. O gece günler sonra evimdeki ilk gece… Biraz tedirgin uyudum. Ama yine de evimin konforu iyi gelmişti.

Sabah uyandığımda bir yavru fareyi yatağımın altına gizlenmeye çalışırken buldum. Farecik çok mahcuptu. Yine de gençliğin getirdiği çeviklik ile kaçmayı başardı. Başladım minik fareyi aramaya. Bir süre sonra çabalarım sonuç verdi. Koltuğun arkasındaydı. Kuyruğunu görebiliyordum. Ona doğru yaklaştım. İlginç bir şekilde kaçmıyordu. Yanına kadar gittim. Bir sonraki sahne beni şok etti. Bir de ne göreyim, o fare, günler önce odamda göz göze geldiğim o devcileyin fare işte oradaydı. Bana umarsızca merhaba dedi. Bir daha gelmemeni söylemiştim diyerek ona çıkıştım. Oralı olmadı. Demek ki o son bakış dostça değildi. Yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. Benim de aklımı kurcalayan binlerce soru vardı. Evde olmadığım süre boyunca eve hiç gelmiş miydi? Geldiyse de iz bırakmamayı nasıl başarmıştı? Sorularımı kaçamak cevaplarla geçiştirdi. Beni oğluyla tanıştırdı. Minik fare demek onun oğluydu. Baba oğul birden koltuklara oturdular. Ben de yanlarına oturdum. Bu tuhaflığı halen konuşarak çözebileceğimize inanıyordum.

Ona oğlunu da alıp, gitmesini söyledim. Yine istediğim yanıtı vermedi. Giderek umutsuzluğa düştüğümü o da fark etti. Seninle bir oyun oynayalım dedi. Eğer onu yakalayabilirsem bir daha asla evime gelmeyeceğini söyledi. Bu teklifi kabul ettim. Başladık evin içerisinde koşuşturmaya. Tam elimi uzatıp onu yakalayacakken ani manevralarla her seferinde benden kaçmayı başarıyordu. Bir şekilde onu ve oğlunu aynı anda yakalamayı başardım. Gözlerimden zafer ışıkları çıkıyordu. Ama o hala gülüyordu. Elimden kurtulacağına olan inancı çok büyüktü anlaşılan. Dediğini de yaptı. Kaşla göz arasında kaçmayı başardı. Ama atladığı bir şey vardı. Oğlu elimdeydi. Tüm hırsımı minicik bir yavrucaktan çıkaracak değildim. Ama pazarlık etmek için elim güçlenmişti.

Onu ciddiyete davet ettim. Neler olduğunu sordum. Gerçekleri tüm çıplaklığıyla anlatmaya başladı. Benim 3 senedir oturduğum evde meğerse o 8 senedir oturuyormuş. Aslen bir grupta dansçıymış. Çok düzensiz çalışma saatleri olduğu için benden önceki ev sahipleri ve de ben onu yıllardır fark etmemişiz. Biz çıkıyormuşuz o geliyormuş. Biz geliyormuşuz o çoktan dans provalarına gitmiş oluyormuş. Yine kendisi gibi dansçı olan kız arkadaşıyla tanıştıktan kısa bir süre sonra bebek sahibi olmuşlar. İşte bu minik oğul fare 2 ay önce bu evde dünyaya merhaba demiş. Karşılaştığımız sabah ise minik fare ateşlendiği için dans provalarından erken döndüğü bir sabahmış.  Ben uyanınca telaşlanmış hızla eşinin ve çocuğunun yanına koşmuş. Tabi koşarken de aceleden benim eşyalarımı devirmiş. Benim aldırdığım tedbirler de zor günler geçirmelerine neden olmuş. Bu alaycı tavrı da bana gıcık olduğu için gelişmiş.
 
Artık her şeyi öğrenmiştim. Durumu anlayışla karşıladım. Yine de bu ev arkadaşlığına bir süreliğine de olsa ara vermemiz gerektiğini söyledim. Eşi ve çocuğuyla bir tatile gitmek ona da iyi gelecekti. Hareketli günler onu da yormuştu.

Bir iki saat içinde eşyalarını toparladılar. Bayan fare ile de tanıştım. Tatlı biriydi. Onları uğurladıktan sonra bir çay koydum. Çayımı yudumlamaya ve yeni ev arkadaşlarımı: bayan, bay ve oğul fareyi düşünmeye koyuldum.