9. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali - Ben Bir Slogan Buldum: Annem Benim Yanımda
İlk
defa 2013 1 Mayıs’ında tanıştım İşçi Filmleri Festivali ‘yle. Fransız Kültür
Merkezi, Yeşilçam Sineması ve Aynalı Geçitte gerçekleşen film gösterimlerinde
harika filmler izleme şansı buldum. Kaçak, Çöp ve adını hatırlamadığım ama her
sahnesi aklımda olan bir çocuk işçinin yaşamından kesit sunan bir film daha.
Her üç film de mıh gibi kazındı aklıma çok çapıcıydılar. Kaçak, 1970’lerin
Türkiye’sinde doğuda geçim kaynağı sınırı geçerek kaçakçılık yapmak olan bir
köyün ağalık sisteminde nasıl baskı gördüğünün, ağalık sistemi ile kaçakçılık
ekseninde son bulan hayatların, sönen ocakların, yitip giden bir aşkın, töreye
kurban giden bir kızın, çaresizliğin ve cehaletin hikâyesiydi. Çöp ise
Mersin’de geçimini Mersin çöplüğünden sağlayan ailelerin dehşet verici,
halimizden utanmamıza neden olacak, insanlığımıza ve mevcut düzene sayıp
sövmemizi gerektirecek cinsten, deyim yerindeyse günümüzde insanlık onurunun
nasıl da ayaklar altında olduğunu gösteren üzücü hikâyesiydi. Çöpteki pet
şişelerin tanesinin fiyatının 10 kuruş olması, plastik-kâğıt-cam toplamaya
çalışmaları ve hatta bunu gerekirse tıbbi atıkların arasında gezerek yapmak
zorunda olmaları, çocukların kesik parmak ve kanlı bezler arasında dolaşmaları,
yemeklerini çöpten çıkan kullanılmış yağ ve gıda malzemeleriyle yapmaları, soğukta
sıcakta çadırda yaşamaları, çocukların okulda arkadaşları tarafından çöpçü
denerek aşağılanmaları, çöpün bile mafyasının olması bu gerçek kesit belgeselin
aklımdan hiç çıkmayan çarpıcı unsurları oldu. Bir filmde daha gözüm kalmıştı,
onun da DVD’sini aldım: Babamın Sesi. Henüz izleme fırsatım olmadı. Bu seneki
festival 1-8 Mayıs 2014 tarihleri arasında gidin görün derim.
Bu
sene tek atımlık kurşunum vardı. Özel seçki bir belgesel olan “Ben Bir Slogan Buldum: Annem Benim Yanımda” ya gittim. Gezi direnişi sırasında beş tane
90’lı gencin kendi arşivlerinde yer alan görüntülere kendi aileleriyle
yaptıkları röportajları ekleyerek ve de içine anlatımı güçlendirecek pasajlar
koyarak hazırladıkları amatör denemeyecek kadar samimi ve oldukça başarılı bir
belgeseldi. Sosyolojik olarak da bir dönemi anlatması bakımından çok değerli
bir yapıt olmuş. Herkese tavsiye ederim. Detaylar için izlemeniz lazım. Anlatılmaz yaşanır ama ben yine de anlatacağım.
Belgeselin
iki önemli unsurundan biri, 90’lıların eylem hali almalarının beklenmedik bir
durum olmasıydı. Öyle ya gençlik dejenere değilmiş, gençlik pasifize değilmiş,
gençlik apolitik değilmiş gezi direnişi bunu kanıtlamıştı. Bir diğer unsur ise
90’lıların ailelerinin onları eylem halinde bile yalnız bırakmamaları, destek
olmalarıydı. Gezi parkında ailecek nöbet tutan insanlar, eylemdeki çocuğunu
arkalarda dur diye tembihleyen aileler herkesi şaşırtmıştı. Gezi annelerinin
oluşturduğu zincir de bunun somut kanıtıydı.
Çekimler
gezi olayları sırasında yapıldığı için hikâyede herkes direniş yaptığı için
mutlu, direnişin o aşk hali herkesin tebessümünde, ruhunda ışıldıyor ancak
belgeselin sonunda gezi parkının dağıtılması yer almıyor ya da gezi ruhunun
şimdilerde kaybolup kaybolmadığına dair bir fikir beyanı yok. Aslında olması da
gerekmiyor. Çünkü bu, o gençlerin o dönemde yaşadıkları bir hikâye ve yalnızca
bir dönemi anlatması rahatsız etmiyor.
İstanbul
hanımefendisi anneanne, Taksim’in yerlisi Roman abi, tiyatrocu baba, meyhane
sahibi olduğunu zannettiğim- zira arka planda Zeki Müren çalıyordu- hoş bir
anne, mutaassıp ve de fikrini değiştirmeyeceğini beyan eden Anadolu babası,
okumuş gençler, okumamış gençler, Zazaca şarkı patlatan Taksim’in sokak
sanatçısı kadın, sarma saran ana-kız, kahvaltı sofrasında ana-oğul ve daha
niceleri gezide yaşadığı deneyimleri anlattılar.
Ortak
ses diyordu ki: “Gezi parkında bir sürü farklı kesimden insan bir arada yaşadık
günlerce, birbirimize yardım ettik, aynı barikatı kurduk, aynı gazı yedik, aynı
direnci gösterdik ey yanımdaki insan sen kimlerdensin demeden. Anti-kapitalist
müslümanından LGBT’sine kadar ön yargısız bakmayı öğrendik birbirimize.
Medyanın yandaşlığı ortaya çıktı, hiçbir haberi vermemesine sinirlendik.
Yıllardır bu kanaldan dinlediğimiz haberleri sorguladık. Ailelerimizle ortak
bir iletişim kurmamızı sağladı bu olaylar, ailelerimiz bizim bireyselleşmemizi
kendi kararlarımızı almamızı olumlu karşıladı. Birbirimizi dinler, empati kurar
olduk.”
Her
şey bu kadar güllük gülistanlık değildi. Dananın kuyruğu ise şöyle kopuyordu: “Gezi
sürecinde ve sonrasında bu kadar farklı kökenden insan, gruplaşmaya ve
bireyselleşmeye başladı. Beraber direnmeye giden baba ile oğulun, ana ile kızın
dahi direnme sebeplerinin farklı olduğu ortaya çıktı. Herkes başka bir şeye
isyan edip gelmişti. Kızını, oğlunu direniyor diye takdir eden, çocuklarının
fikirlerini dinleyen anne-babalar, yeniden kendi fikrini, kendi anısını tartışmaya
açık olmayan bir şekilde anlatan ve çocuğuna fazlaca söz hakkı tanımayan kişilere
dönüştüler.” Belgeselin sonunda yuvadan uçmak isteyen bu 90’lı kuşların bir
yere kadar uçabildiğini ve sonrasında yuvaya geri döndüklerini gösteren bir
sahne var en azından ben öyle anladım. Zaten gezi parkında da bir yere kadar
yalnız direnebildiler, bir yerden sonra aileleri onları yalnız bırakmadı. Bir
slogan bulduklarında bile anneleri yanlarındaydı. “Ben Bir Slogan Buldum: Annem Benim Yanımda”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder