Ohrid
Ohrid’deki son
günümüze uyandık ve sonunda Ohrid’i gezmek için yola koyulduk. Güne bürek ve
sıvı yoğurtla başlamak yerine o sabah bir cafede kahvaltı yapalım dedik.
Peynire doyduğumuz anlar yaşadık. Sonrasında elimizde harita başladık o kilise
senin bu tiyatro benim, o kale bilmem kimin gezmeye… Ohrid’in bir özelliğini de
öğrendik bu arada.. Slavların din merkeziymiş, sayısını unuttuğum kadar çok
irili ufaklı kiliseden de bunu anlamalıydık zaten. Turist kafileleri Ohrid’i
basmıştı diyebilirim hem Türk hem de yabancılar… Yabancılar genelde 60 yaş
üzerindeydi ve umre kafasındaydılar. Kiliselere girişte cüzi de olsa para
alınması biraz canımızı sıkmıştı. Ama biz de başkaldırının bir yolunu bulduk.
Kalabalık turist grupların peşine takılıp sanki gruptanmışız gibi girdik birkaç
kiliseye.. Göl manzaralı falan harika kiliseler vardı. Rahipler keşişler
ağzının tadını biliyormuş. En güzel yerlere hep kilise yapmışlar…
Sesime Gel
Her şey çok
normal olmadı tabi ki.. Bu ekiple güzel güzel başımızdan geçenleri anlatacağımı
düşündüyseniz yanıldınız. Kaybolduk kırsalda. İn yok cin yok. Haritayı da
kaybettim, hiç huyum değil hâlbuki harita kaybetmek. Bir yarım saat kadar vahşi
doğanın tadını çıkardık, ne yapalım. Sonra insan sesi duyduk uzaklardan bir
yerlerden ve Ohrid’de geliştirdiğimiz “sesime gel” yöntemiyle yolumuzu bir kez
daha bulduk.
Kaptan
Göl kenarında hayatımızın
teklifini aldık. Kaptan Gusto ve miçosu köpek 5 Euro karşılığında bizi kayıkla
şehir merkezine bıraktı. Böylece Ohrid gölünde sandal sefası da yapmış olduk,
kiliselere başka bir açıdan (gölden) bakma imkanı bulduk. Hem de dünyanın en
enteresan kaptanının ve miçosunun eşliğinde.
Üsküp Yolcusu Kalmasın
Son kez göl
kenarında turladık ve pansiyondan valizlerimizi alarak otogara doğru yollandık.
Boban’ın karısı arkamızdan su dökmedi beklendiği üzere. Otogarda
karşılaştığımız manzara bizi bizden aldı. Ohrid Üsküp arası 3 saat. Şehirlerarası
yolcu otobüsü beklerken 60 ya da 70 model sapır sapır dökülen bir otobüs
karşıladı bizi. Köy otobüsünden halliceydi. Tıpkı Tiran’daki gibi. Wireless ihtiyacımızın karşılanmayacağını o
dakika anlamıştık. Bunda internet varsa dişimi kırarım dedim. Büyük konuşmuşum.
Dişimi kırmak yemedi tabi. Aynı anda
sadece beş kişinin yararlanabileceği internetin olması gözlerimi yaşarttı
doğrusu. Makedonya’ya haksızlık etmişim. Bizim için yeniden yolculuk başlıyordu
Üsküp’e doğru.
gidesim geldi çok güzel
YanıtlaSil